Главная Случайная страница


Полезное:

Как сделать разговор полезным и приятным Как сделать объемную звезду своими руками Как сделать то, что делать не хочется? Как сделать погремушку Как сделать так чтобы женщины сами знакомились с вами Как сделать идею коммерческой Как сделать хорошую растяжку ног? Как сделать наш разум здоровым? Как сделать, чтобы люди обманывали меньше Вопрос 4. Как сделать так, чтобы вас уважали и ценили? Как сделать лучше себе и другим людям Как сделать свидание интересным?


Категории:

АрхитектураАстрономияБиологияГеографияГеологияИнформатикаИскусствоИсторияКулинарияКультураМаркетингМатематикаМедицинаМенеджментОхрана трудаПравоПроизводствоПсихологияРелигияСоциологияСпортТехникаФизикаФилософияХимияЭкологияЭкономикаЭлектроника






Demek bu kitap!





Çok zeki bir insandı. Bir şeyi kavrama ve yorumlama kabili­yeti fevkaladeydi. Öyle ki, yıllardır aşina olduğum birçok mese­leyi onun kadar anlayamamış olduğumu görüyordum. Osman­lıca ibareleri çok iyi biliyordu. Hayretime giden bir tarafı da, hakperest oluşuydu. Marksizmi savunan birçok insanda görüleceği gibi, kuru bir inadı ve katı bir taassubu yoktu. Aklına ve mantığına uygun düşen bir konuyu mertçe kabullenip tasdik ediyordu.

Tahminen, bir saate yakın süren konuşmamızın sonunda, kitabı istedi. İsmini ve yazarını okuyunca:

"Demek bu kitap!" dedi. "Biz, bu zat hakkında ne kadar da yanlış şeyler biliyormuşuz meğer."

Aramızda güzel bir dostluk kuruldu. İkimiz de birçok meseleyi rahatlıkla konuşabileceğimize inanmıştık.

"O adam", bir ara konuyu felsefi ve ekonomik sahaya çekmek istemiş, ben ise hemen tevhid konusuna dönmüştüm. Çünkü böylesine güçlü bir "adamla kendi sahasında tartışabilmek için, ilk önce inanç meselesinin halledilmesi gerektiğini biliyordum.

Lastikler tamir edildiğinde, kolkola girerek otobüse döndük. Yanındaki gençle yer değiştirerek aynı koltuğu paylaşmamızı teklif ettiğinde, otobüsteki sohbetimiz başlamış oldu.

Yol boyunca süren konuşmamız, yolcuların da dikkatini çekmişti. Söz hakkı bana geçince 'yüksek sesle konuşmayı tercih ediyor, "O adam"ın saatler süren konuşmasıyla tesir altında kalmış olan yolcuların hakikatı duymalarını arzu ediyordum. Bir ara etrafa kulak verdim. Otobüsün sesinden başka en ufak bir kıpırtı yoktu. Herkes dikkat kesilmişti.

Konuşmalarımı, Allah'a iman üzerine yoğunlaştırmaya devam ederken, sözümü keserek:

"Hocam" dedi, "sana çok samimi bir sual sormak istiyorum. Ama bana doğruyu söyleyeceksiniz."

"O adam"ın bu ani çıkışı karşısında oldukça şaşırmıştım. Yine de sakin bir ifadeyle:

"Buyurun efendim" dedim. "Size elbette ki doğruyu söylerim."

"Sizinle ilk sohbetimizde bana kitap okumaya çalışırken, hiç bir şey bilmiyormuş gibi davrandınız" dedi. "Gerçekten o kitaptan okunanları anlamıyor muydunuz? Yoksa bana gerçekleri anlatmak için öyle bir metot mu seçtiniz?"

Çok zeki olan yol arkadaşım durumu fark etmekte gecikmemişti.

Yavaşça fısıldayarak:

"Anlıyordum efendim" dedim. "Ama sizin gibi değil tabii..."

"Yani bana kendi meseleni anlatmak için, cahil numarası yaptın, öyle mi?"

İtiraf etmek zorunda kalmıştım:

"Efendim" dedim "size birtakım doğruları anlatabilmek için bu metodu uyguladığım doğrudur. Ama buna bir numara diyemeyiz. Size yaklaşabilmek için öyle davranmak zorundaydım."

"O adam" a bu sözleri söylerken oldukça zorlanmıştım. Durumu kavradığı için:

 

kişi hayır" diye atıldı. "Size hakaret gayesiyle öyle demiş değilim. İçten teşekkür etmek istiyorum. Bana bu konuları anlatabilmek için gerçekten en iyi yolu seçtiniz. Yıllardır aklımı meşgul eden ve beni bunaltan konulardı bunlar. Sohbeti bu sahaya çekmekle iyi ettiniz. Henüz işin başındayız ve eminim sizin gibi bir arkadaşla daha birçok meseleyi konuşabiliriz."

Bundan sonra soru soran kendisi oldu. İslamın muğlak ve izaha muhtaç gibi görünen ve bu yüzden materyalistlerin hücumuna uğrayan birçok konusunu gündeme getirdi. Özellikle mantıki cevaplar isteyen hususlar ağırlık kazanıyordu. Konuşmalarımızdan hoşlanmış olacak ki, bir ara heyecanla:

"Bak hocam" dedi. "Sizinle çok ciddi ve önemli konularda, sohbet edebileceğimize inanıyorum. Bunun için, başa dönelin ve tartışmamıza temelden başlayalım. Nereye kadar gidebiliriz veya neleri halledebiliriz bilemiyorum, ama galiba sizinle iyi bi] yolculuk yapacağız."

Arkadaşınun bu tavrına, yakın bir alaka gösterdim. Çünki. böylesine samimi bir havada, her meselenin müzakere edilebileceğine inanıyordum.

Muhatabım devam etti: "Önce şu konuyu ele alalım:

"Birçok ilim adamı, maddeyi 'ezeli' olarak tarif eder. Madde 'ezeli' olunca 'ebedi' de olacak demektir. Yani, kainatta madde esastır. Ezeli ve ebedi olan madde için Allah'a ihtiyaç kalmayacaktır. Dolayısıyla Allah mefhumuna ne gerek var?"

İslamiyet ve Kur' an hakkında son derece önemli sorularla karşılaşacağımı hissettiğim için yolculuk boyunca; gerek karşımdaki muhatabım, gerekse bizi dikkatle dinleyen yolcuların istifade etmeleri için Cenab-ı Hakka bütün samimiyetimle iltica ediyor ve muvaffakiyetim yolunda acziyetimi ve zafiyetimi şe­faatçi yaparak Ona yalvarıyordum.

Benden cevap bekleyen arkadaşıma doğru döndüğümde, biz­leri dinleyen yolcuları da karşıma almış oluyordum. Bu şekilde konuşarak:

"Beyefendi" dedim. "Madde ezeli midir, değil midir, konusu­na gelmeden önce maddeyi tanımamız gerekir. Madde dediğimiz unsur nedir? Hususiyeti, mahiyeti, tabi olduğu ölçüler ve kanunlar nasıldır? Bunları bilmemiz lazım. Ondan sonra madde hakkında görüşlerimizi anlatabiliriz."

Arkadaşım:

"Tabii" der gibi başını sallayınca devam ettim:

"Maddeyi tanımak için, maddenin en küçük parçası olan atomdan başlamamız gerekir. Bu konudaki kitaplar karıştırıldı­ğında atomlardan 'kainatın yapı taşları' olarak bahsedildiği gö­rülÜr. Atomların değişik oranlarda bir araya gelmesiyle mole­kÜller meydana gelir. Etrafımızdaki alem, içindeki canlı cansız, sayılamayacak kadar çok değişik varlıklar, bu moleküllerden inşa edilmiştir.

"Atomu, gerek kendi içinde dengeli hareket ettirmek, gerekse komşularıyla çok hesaplı ilişkiler kurmasını sağlamak için, dört kuvvetten oluşan çok hassas bir kanun konmuştur.

"Son derece hesaplı ve dengeli olan bu kanunun hüküm sür­mesiyle kainatın ve bizlerin varlığı mümkün olabilmektedir. Öyle ki, bu kanunu meydana getiren dört kuvvetten biri olan nükleer kuvvet olmazsa, atom çekirdeği teşekkül etmez.

"Zayıf kuvvet, adı verilen kuvvet bulunmazsa, elektronlar meydana gelmez.

"Elektromanyetik kuvvet olmazsa, atom da oluşmaz. Ve çekim kuvveti yok olsa dünya olmaz, güneş olmaz, biz olmazdık.

"Kısacası bu kuvvetlerden birinin eksikliği, kainatın sonu de­mektir. Hatta onların birindeki zaaf veya hesap hatası dahi, aynı neticeyi meydana getirir.

"Tabii, burada atomların küçüklüğünü de dikkate almak lazımdır. Bir santimetre küp havada beş milyon kere beş mi: yon atom bulunduğu düşünülecek olursa, atomların ve atomlardan teşekkÜl eden kainatın yaratılışındaki esrar daha iyi anlaşılır."

Atomun mahiyeti ve faaliyeti hakkında ilmin tesbit ettiği hususları, kendi mesleğimden bir örnek vererek anlatmaya devam ettim:

"Bir sınıfta öğretmen olduğumuzu farz edelim. Kendi aralarında 15-20 öğrenci konuşuyor ve hepsinin sesleri birbirine karışmadan sür'atle ve atomlar vasıtasıyla bize ulaşır. Aynı atomlar, güneşin ışığını, ısısını ve yedi rengini de sınıfa getirir. Sobamızdan çıkan sıcaklık da atomlar eliyle etrafa yayılır. Aynı and uzaklardaki bir radyo sesi, gök gürültüsü veya zil sesi de duymuş olabiliriz. Bu iş de aynı atomların vazifesidir.

"Sınıfımızın etrafını yüz bin insan sarsa ve hepsi de bize değişik tonlarda, değişik şivelerde ve değişik dillerde seslenseler aynı atomlar bu sesleri birbirlerine karıştırmadan aynı sür'atle naklederler.

"Canlı, akıllı ve şuurlu bir insanın bir anda beş altı iş yaptığı nı, mesela birisiyle konuşurken başka birini dinlediğini, bu arada yazı yazıp kafasında çeşitli hesaplar çözdüğünü duysak, gazetelere manşet yapar, dünya rekortmeni ilan ederiz. Cansız akılsız, gözsüz ve şuursuz, küçücük bir atomun bir anda binler ce işi eksiksiz, karıştırmadan ve aynı mükemmellikte yapması akılları durduran bir hal değil midir?

"Küçük bir atomdan, muhteşem galaksilere kadar hükmeder bu kuvvetleri, ince ve hassas hesaplarla koyup işleten kainattaki nizamı ve dengeyi sonsuz bir ilim ve kudretle idarı eden kuvvet kime aittir? Bu akıl almaz hesabı hangi tesadüf Ve hangi tabiat yapabilir?"

Kendince çok ciddi ve bence gülünecek değerdeki bu soruya karşı tebessüm ederek:

"Beyefendi," dedim, "Affedin, ama ben aynı soruyu tersine çevirerek size sormak istiyorum. Diyelim ki ortada çok basit bir kanun var. Bu kanunun kanun koyucusuz meydana gelmiş ol­ması mümkün mü? Tarihe ilk yazılı kanunlardan birisi olarak geçen Hammurabi kanunları, Hammurabi' siz düşünülebilir mi?

,ana kuvvetle varlıkları dengede tutan bir kudret sahibine karşı insan nasıl alakasız kalabilir? Bu muhteşem sırları keşfettikten sonra kainat sahibini nasıl görmezlikten gelebiliriz?"

Son cümleyi beklemeden söze karıştı:

"Yani madde ezeli değil, öyle mi?"

"Maddeye hükmeden bir Kudret Sahibi var. Ona şekil ve biçim veren, kendine tabi kılan ve yarattığı insanın emrinde çalıştıran bir kudret..."

Yine sözümü kesip;

"Ama" dedi, "maddenin ezeli olmadığı ispat edilmemiş deniyor."

Arkadaşım, dikkatle dinlediği sözlerimin bu noktasından lafıma karışıp:

"Şu olamaz mı?" dedi. "Yani ilkel terkipler ve kanunlar, za­manla kendilerini yenileyip daha mükemmel hale gelmiş olamazlar mı?"

"Biraz daha açıkla" der gibi yüzüme baktı. Devam ettim:

"Şunu demek istiyorum: Bir yığın kum, taş, çimento ve demir bulunduğunu kabul edelim. Ortada bir usta, bir plan ve proje olmadan, bu maddelerin bir araya gelerek bir saray inşa etmesi düşünülebilir mi? Böylesine mükemmel bir sarayın kendiliğinden teşekkül etmesi mümkün müdür?

"Galiba bizler, kainatın muhteşem sistemini, nizamını ve harikuladeliğini kanunlarla izah ettiğimizi zannedip işin için­den kolayca çekiliveriyoruz. Kanunları keşfetmekle iş bitiyor mu? O kanunu koyan kudret sahibini neden akla getirmiyoruz?

"insanda bir merak vardır. Bu merakla keşfettiğimiz bir şeyin ustasına karşı hayranlığımız daha çok artmalı ve onun kim ol­duğunu anlamaya çalışmalıyız.

"Küçük bir incir çekirdeğinden koca bir incir ağacını ve onun binlerce meyvesini çıkaran, maddesi bir olan atom parçacıkla­rından kainatı ve içindeki canlı cansız mahlııkatı yaratan, dört

""Ezeli olduğu da ispat edilmemiş ve yalnızca bir nazariye olarak bazı çevrelerce ortaya çıkmıştır" diye devam ediyorum

"Bunun yanında, özellikle Batılı ilim adamları son yıllarda kainatın sonradan yaratıldığı fikrine iştirak ile, Kur'an'ın yaratılış konusundaki beyanına en uygun açıklamalar getiren 'Big Bang' teorisini savunmaya başlamışlardır."

Üzgün bir tavırla:

"Evet" dedi. "Bunu ben de duymuştum. Ama detaylı bir bi gim yok. Fakat merak ediyorum. Doğrusu bu konuyu dinleme isterim."

Date: 2015-10-18; view: 288; Нарушение авторских прав; Помощь в написании работы --> СЮДА...



mydocx.ru - 2015-2024 year. (0.005 sec.) Все материалы представленные на сайте исключительно с целью ознакомления читателями и не преследуют коммерческих целей или нарушение авторских прав - Пожаловаться на публикацию